Site icon VIDUMAN

Yaylı Müzik Aletleri Özellikleri ve Çeşitleri Nelerdir?

yayli-muzik-aletleri-keman

Yaylı Müzik Aletleri Nelerdir

Yaylı Müzik Aletleri

*** Keman

Keman (veya viyolon), viyola ve viyolonselin de bulunduğu violin ailesinin en yüksek tondan çalan, en küçük üyesidir. Dört teli vardır. Akord sesleri pesten tize sol, re, la ve mi’dir.

Keman yayına arşe denir. Arşede yapay ya da gerçek at kılının yanı sıra ham misina olarak adlandırılan bir madde de kullanılabilir. Ayrıca yayını düzgünleştirmek ve sesi güzelleştirmek amacıyla arşeye reçine adı verilen madde sürülür. Reçine bala benzeyen sarı renkli katı bir maddedir.

Almanca Geige, Fransızca violon, İngilizce violin, İtalyanca violino’dur. Uzunluğu 60 cm’dir. Yayla çalınan telli bir çalgıdır. Notası, ikinci çizgi Sol açkısı ile yazılır. Orkestralarda, genel olarak (Solo, I, II) üç partisi bulunur. Solo ve eşlik görevi verilir (özellikle bir solo çalgıdır). Hiçbir çalgıda olmayan ses rengiyle, çok zengin bir anlatım gücü vardır.

Keman çalmayı öğrenme süresi kişilerde enstrümanın kendi mekanizması, müzik kulağın olup olmaması ve çalma tekniklerinden farklılıklarından dolayı değişiklik gösterir. Keman tutuşu, arşe çekişi notaların öğrenilmesi sonrasında basit notalı şarkılar çalınmaya başlanır.

Tarihçesi

Keman gibi yaylı enstrümanların kökeni, Orta Asya göçebe atlı kültürlerinden gelmektedir; Kazak Kopuzu buna misal olarak gösterilebilir. Tüm bu enstrümanların yayları günümüzde de olduğu gibi at kılından yapılır. Bu müzik aletleri, Orta Asya’dan İpek Yolu aracılığıyla, Çin’e, Hindistan’a ve Orta Doğu’ya yayılmıştır. Orta Doğu’da Bizans, lir adı altında ilkel bir keman çeşidi geliştirmiştir. Günümüz anlamdaki keman ilk olarak 14.yüzyılda Kuzey İtalya’da ortaya çıktı. Bu dönemden sonra keman Avrupa’da yayıldı. İlk keman yapımcılarının Rebec, Rönesans da Fer tarafından Ortaçağ’da İtalya’da Lira da Braci, Fransa’da Viel adlarıyla kullanılan yaylı çalgılar Keman’ın atası sayılır. Lavignac, Keman’ın Türklerin Kemençe’i guz (Oğuz Kemençesinden)alındığını yazar. Bazı kaynaklarda ise Arapların Rebab’ından geliştirildiği öne sürülmüştür. 16.ve 17. yüzyıldaki Keman yapım ustaları Nicolo Amati, Paolo Maggini, Giuseppe Guarneru, Antonio Stradivarius Keman’a son şeklini vermişlerdir. Keman asıl biçimi korumakla birlikte 19. yüzyılda bazı değişikliklere uğradı. Çağdaş kemanda gövde ve sap daha uzun, köprü daha yüksektir.

Çiftlemeler

Birinci keman ile ikinci keman

Renk değişmez dolgunlaşır (çalanların sayısı çoğalırsa, duyulusu yumuşak bir de tahta çalgı eklenir. Yaylı çalgıların duyulusu egemen kalır. Fakat biraz dolgunlaşmış olur).Keman ile Viyola: Kemanların birleşmesinden çok farklı bir etki yapmaz. Kemanın rengi egemendir. Dolgun ve yumuşak bir renk sağlanır.

Keman ile viyolonsel

Dolgun bir duyuluş sağlanır. Viyolonselin ses rengi egemendir. Birinci Keman, ikinci Keman, Viyola ve Viyolonsel: Bunların dördünün sesdeş olarak çalması, alto ve tenor katında mümkündür. (F) de gayet kuvvetli, (P) de özellikle dolgun ve yumuşak bir renk sağlanır.

Sekizliden çiftleme

Birinci keman ile ikincisi arasında boy farkı,ağırlık farkı ve tel farkı vardır bu farklara Çok sık rastlanır, özellikle ezgi yüksek soprano seslerinden daha yukarılara çıktığı zaman kullanılır. Çünkü bu katta Mi telinin dolgunluk ve anlatım gücü azalır. Bundan başka, birinci kemanlar ikinci kemanlarla sekizli aşağıdan katlanmazsa, bütün diğer çalgılardan uzakta, yalnız kalır.

Kemanlar

Bu biçim duyulusu zayıflatır ve küçük orkestrada özellikle belli olur. Buna rağmen bazı durumda ezgi çok incelerde iken ve tahta çalgılarla katlayarak kulanılır.

Keman ile viyola

Buna çok sık rastlanır, özellikle görüntü biçiminden birbirlerine benzedikleri için, insanlar boyutlarına bakmadan bu keman diyebilirler.

İki sekizden çiftleme

Birinci Keman, ikinci Keman ve Viyola ya da Birinci Keman, ikinci Keman ve Viyolonsel

Bu biçim geniş ve uzun ezgilerde kullanılır. özellikle (eb) de yapılır

Üç ve dört sekizliden çiftleme

Birinci keman, ikinci keman, viyola ve viyolonsel ( telli kontrbas )

Bu biçim çok az kullanılır ve soluklu çalgılarla katlanmaz kullanılır.

Önemli Keman müzisyenleri; Farid Farjad, Niccolò Paganini, Itzhak Perlman, Mustafa Sayan

*** Viyola

Viyola, yaylı çalgılar ailesinin ikinci üyesidir ve şekli kemana benzemekle beraber kemandan biraz daha büyüktür. Alto’ da denir. Fiziki yapısı kemana çok benzer. Keman ailesi müzik aletlerinde orta sese sahiptir ve keman ile çello arasında yer alır. Gövde uzunluğu 41 – 45 cm civarındadır.

Notaları üçüncü çizgi ‘do’ anahtarıyla yazılır. İnce seslerde ‘sol’ anahtarı kullanılır. Viyolanın da dört teli vardır ve tam beşli aralıklarla DO, SOL, RE, LA olarak akort edilir.

Viyola teknik açıdan da kemana çok benzer. Parmak ve yay tekniği, pozisyonlar ve değişik ses renklerini elde etme yöntemleri kemandan farksızdır. Fakat viyolanın genelde koyu, derin ve can alıcı bir ses rengi vardır.

Tellerin her biri kendine özgü bir kişilik taşır. La telinden elde edilen sesler, tatlı ve ılımlı duyulur. Re telinin gösterişsiz ama yumuşak bir rengi vardır. Sol teli çok zengin tınılar üretir, en alttaki Do teli, özgün ses rengiyle, ciddi ve egemen bir yol göstericidir. Hoşgörüyü ve güven veren duyarlılığı anımsatır. Derinden gelen alto sesiyle viyola acıyı, hüznü ve sevdayı anlatmakta etkilidir. Kimi zaman sertliğe varabilen ince seslerle, ürkütücü çığlıkları duyururken, kimi zaman tatlı bir öğütçülüğe yönelir.

Bu özellikleri içeren viyolaya, orkestrada armoni eşliğinin orta partilerini seslendirme görevi verilir. Çünkü viyolanın ses alanı, orkestranın ses alanının tam ortasındadır. Kimi zaman özelliklerinden faydalanmak için bu çalgıya karakteristik ezgileri seslendirme görevi de verilir.

*** Viyolonsel – Çello

Viyolonsel ya da çello yaylı çalgıların bir türüdür. Viyolonsel, yaylı ailesinden dört telli ve tenor sesli bir çalgıdır.

Bu çalgının atası viola da gamba adı verilen 7 adet teli bulunan perdeli bir çalgıdır. Viyolonsel; keman, viyola ve kontrbas ile aynı ailedendir. Keman ile viyolonselin şekilleri büyük oranda birbirini andırsa da boyutları çok farklıdır.

Özellikleri

Viyolonsel genellikle akustik olarak kullanılan bir enstrümandır. Her mekanda (açık alan,konser salonu,vs) çalınabilir. Karşıdan bakıldığında gövdesinin orta bölümünde bulunan ve el yazısı ile f harfini andıran 2 ses deliği ve eşik (köprü) olarak adlandırılan bir destek bulunur. Yayın tellere teması ile titreşen tellerden çıkan ses, eşik tarafından gövdenin içindeki havayı titreştirerek, içeride dikey olarak bulunan can direğine iletilir ve bu deliklerden geri döner.

Çello ya da bir diğer adı ile Viyolonsel, 16. yüzyıl başlarında ilk örnekleri ile birlikte Fransa’da oluşumu başlamış olan ve diğer çalgılardan ayırıcı bir özelliğe sahip telli bir çalgıdır. Çello, şekil itibari ile kadın vücudunu andıran ve hoş bir sese sahip çalgı türüdür… Bu çalgı’nın atası Viola Da Gamba adı verilen perdeli bir çalgıdır. Keman ve kontrabas ile aynı aileden olup ses tonu olarak da birbirlerine yakın çalgı türleridir. Keman ve çello şekil itibari ile birbirine yakın gibi görünse de boyut konusunda çello daha büyük ve daha tok bir sese sahiptir. Orta bölümünde el yazısı şeklinde F harfini andıran 2 adet ses deliğine sahip olan Çello özellikle kadınlarda estetik duruşu ile de dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Yayın tellere temas etmesi sonucu içerideki hava ile bütünleşerek bu deliklerden çıkan sesler Çello’nun duygusunu yansıtmaktadır. Çello 4 telli ve bas seslere sahip bir çalgıdır. İnsan sesine en yakın sesin çello’dan çıktığı da müzisyenler tarafından kabul edilmiştir.

Çello’nun TarihçesiYazı’nın başında da belirttiğim gibi 16. yüzyıl’da ilk örneklerine rastlamak mümkündür. İlk zamanlar orkestralarda bas sesleri desteklemek ve tamamlamak adına kullanılan Çello’lar 5 telli olarak piyasaya sürülmüştü… Tek başına bir çalgı olarak kabul edilmesi ise 18. yüzyıl’da gerçekleşmiştir. Büyük bir enstrüman olması nedeniyle bir gitar, keman ya da saz niteliğinde hiçbir zaman yer almamıştır. Az önce de belirttiğim gibi orkestralarda daha çok tercih edilmekte ve bas sesleri tamamlamaktadır. Andrea Amati ilk Çello’yu piyasaya süren isimdir. Antonia Vivaldi ve Luigi Boccherini gibi ünlü besteciler yalnızca Çello için Suit’ler hazırlamış ve bunları müzisyenlere sunmuşlardır. Bu dönemden sonra Çello tek başına bir enstrüman gibi anılmış ve orkestra’dan kopmuştur. Daha birçok isim yalnızca Çello üzerine çalışıp besteler yaparak, bu besteleri dinletmeyi başarmıştır.

Akord Edilme İşlemi ve ÇalınışıÇello’da baş parmak dışında tüm parmaklar kullanılmaktadır. Baş parmak dışarıda kalınır ve kullanılmak istense de kişiyi fazlasıyla zorlar. İlk seviyede baş  parmağın kullanımı az önce de belirttiğim gibi müzisyeni fazlasıyla zorlar fakat ileri seviyede olan müzisyenler, baş parmağı da dahil ederek farklı bir hava yaratmayı başarırlar… Akord işlemi telli çalgıların genelinde olduğu gibi kulak denilen kısımlardan gerçekleştirilir, tek farklı nokta ise;İnce akort ayarı yapılırken Çello’ya özel Fix denilen metal parçaları kullanılır. Parmaklar Tuşe denilen siyah bölgelerde olmak zorundadır. Seslerin daha net ve sağlıklı çıkması için Arşe’nin sağlam kullanılması ve doğru kullanılması gereklidir. Arşe: İki uçtan gerilen sert bir yaydır. Gitar için Pena ne ise; Çello için de Arşe odur. Klasik gitarda uyguladığımız arpej olayını Çelloda da uygulayabiliyoruz, uygun parçalarda daha hoş ve daha temiz bir ses almak bu şekilde mümkün oluyor.

*** Kontrbas

Kontrbas, keman ailesinden, yaylılar grubunun en kalın sesli çalgısıdır. 4 telli ve 5 telli olmak üzere iki türü bulunur. 5 telli olan kontrbasa senfonik orkestra eserlerinin icrasında sık olarak ihtiyaç duyulmaktadır. Kontrbasın, özel bir tür çelikten yapılmış dört teli vardır. Bunun yanında yalnız bağırsak ya da bağırsak üzerine çelik sargı veya başka yapay malzemeler kullanılarak hazırlanmış teller de bulunabilmektedir. Yay kullanılarak ya da parmaklar yardımıyla çalınır. Diğer yaylı çalgılardan farklı olarak iki çeşit yay modeli bulunmaktadır. Bunlar Alman ve Fransız olarak adlandırılmaktadır. Alman modelde yay yan taraftan kavranarak tutulurken, Fransız modelde yay yukarıdan tutulur. Ayrıca senfonik orkestraların, caz, pop ve rock müzik topluluklarının ana çalgılarından biridir. Kontrbas, özellikle caz müziğin vazgeçilmez çalgısı olmuştur. Kontrbas Violone adı verilen bir Rönesans çalgısından türemiştir. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar bir değişim süreci geçirmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında bugünkü biçimini almıştır. Çok büyütülmüş bir keman görünümündedir. Boyu 1,80 metre, eni 60 cm olan kontrbas bu boyutları nedeniyle ayakta ya da yüksek bir tabureye oturularak çalınır. Bu enstruman için eser yazmış olan bestecilerin başında; K.D.von Dittesdorf, G.B.Vanhal, J.M.Sperger, V.Pichl, A.F.Hoffmeister, G.Bottesini, D.Dragonetti, A.Misek, S.Koussevitzky gelmektedir.

*** Kabak Kemane

Kabak kemane, Türk Halk Müziği’ndeki telli, yaylı ve deri kapaklı sazların tek örneğidir. Menşei Orta Asya’ya dayanmaktadır. Kabak kemane, Türkiye’de özellikle Batı Anadolu’da Ege Bölgesi’nde) yaygın olarak kullanılan bir sazdır. Kabak, kabak kemane, rebap (Güneydoğu Anadolu’da rubaba, Hatay yöresinde hegit) ve ıklığ gibi adlar ile bilinmektedir. Orta Asya Türkmenlerinin Gijek adını verdiği ve Azerbaycan halk müziğinde Kemança adıyla kullanılan çalgı da aynı köktendir. Gövdesi kabak veya hindistan cevizi, göğsü deri, iki veya üç telli olan bir halk çalgısıdır. Yörelere göre farklılık gösterir.

Su kabağı sap kısmından 1/3 oranında kesilir. Bu bölüme tekne adı verilir ve üzeri eskiden tavşan, günümüzde ise yürek zarı ile kaplanır. Tekne çapı yaklaşık 10-15 cm arasındadır. Tekneden sonra sap ve burgular gelir. Gövdenin en alt kısmında, çalgıcının kabak kemaneyi dizine dayayıp çalması için demir çubuk vardır. Bu çubuk aynı zamanda kabak ile sapın birbirini tutmasını da sağlar. Kemane perdesiz bir çalgı olduğu için her türlü kromatik ve komalı ses elde edilebilir. Ses genişliği, 2,5 oktavdır. Kabak kemane geçmişten günümüze kadar otantik görünüşünü korumuş bir halk çalgısıdır. Türkler kemane ve kemençe kültürlerini üç kıta üzerine yaymışlardır. “Iyık” Altaylarda “Yançak komus”, Kırgızlarda “Kıl Kıyak”, Türkmenlerde “Gıcak” gibi isimlerle anılmıştır. Kabak kemane yapılırken Su kabağı yukarı doğru incelen boğum altından kesilir ve üzerine yürek zarı veya deri geçirilir. Daha sonra kabağa ağaçtan sap (kol) monte edilir. Kemanenin aslı üç telli olup, daha geniş ses elde etmek için daha sonraları dördüncü bir tel ilave edilmiştir.

Tellerin ses düzeni ise, en kalın telden itibaren “LA–RE–LA-RE” şeklindedir. Piyanoya göre, “DO–FA–DO–FA” veya “Sİ–Mİ–Sİ–Mİ” olan bu akordu yapabilmek için, tellerinin en kalın telden itibaren bağlamada kullanılan, “Taşlanmış Kalın Sırma” (La) ve “Taşlanmış İnce Sırma (Re)” teli, 0.30 (La), 0.20 (Re), numaralı bağlama tellerinin takılması gerekir. Bugün ise, 4 telli kabak kemane ile birlikte, Halil Çelik ve Özgür Çelik tarafından yapılan 5 telli kabak kemane de kullanılmaktadır. 5 telli kabak kemaneye, 4 telli kabak kemaneden farklı olarak bir kalın tel daha ilave edilmiştir. Bu tel bağlamada da kullanılan “Bam BamTeli”dir  ve 5 telli Kabak Kemanenin akordu, “RE-LA-RE-LA-RE,” piyanoya göre ise, “FA-DO-FA-DO-FA” veya “Mİ-Sİ-Mİ-Sİ-Mİ” şeklindedir.5 telli kabak kemanenin dışında Halil Çelik tarafından 2000’li yıllardan itibaren üretilen 6, 7 ve 8 telli kabak kemaneler de mevcuttur.

2014 yılında ise; ölçüleri, tel numaraları ve akord sistemi genç müzisyen Cafer Nazlıbaş tarafından belirlenen 6 telli kabak kemane icad edilmiştir. Bu, yapılan ilk 6 telli kemane olup, sahibine 6 telli kabak kemane mucidi unvanını getirmiştir. NAZLIBAŞ icadında klasik kabak kemane sesine bir oktav daha eklemiştir. Kemaneye bir ince ve bir kalın tel ilave edilerek peslerde ve tizlerde daha uç seslere ulaşabilmek, daha geniş bir ses aralığı elde edebilmek ve böylece daha çok eserin çalınabilmesine olanak sağlamak amaçlanmıştır. Ayrıca sesler kulağa artık çok daha hoş gelecektir.

Kabağın çapının büyük veya küçük olması elde edilecek sesin tiz veya pes olması sonucunu doğurur. İki eşik arası (üst ve alt eşik) normal şartlarda 32–33 cm. uzunluğunda olmalıdır. Ancak derinin az veya çok gergin olması bu uzaklığın değişmesinde etkendir. Su kabağının yanı sıra dut ağacından da kemane yapılmaktadır. Şu anda kemanede normal bağlama telleri (çelik ve sırma) kullanılmaktadır. Ancak kemanenin doğal yapısı ile orantılı olarak keman telleri de kullanılabilir. Kemane at kılıfından yapılmış yay ile çalınır. İyi, kaliteli ve gür ses elde etmek için kıllar üzerine reçine sürülür. Tizden peste doğru, bağlama ya göre 1-Re, 2-La, 3-Re, 4-Sol şeklinde (tunere göre F,C,F,A#) akort edilir.

*** Kemençe

Kemençe, rebap, keman türü yaylı çalgılarla akraba olduğu sanılan, bir yay yardımıyla çalınan üç telli geleneksel halk çalgısının adı olup, klasik kemençe ile karıştırılmasını önlemek amacıyla Karadeniz kemençesi olarak da adlandırılmaktadır.

Karadeniz kemençesi

#Parça adı (Rumca)İşlev
1Tepe (To Kifal)Tutucu
2Kulak (Otia)Telleri tutup, germek
3Boyun (Goula)Avuç içiyle kavranan yer
4Kravat (Spaler)Klavye
5KapakRezonans
6Ses delikleri (Rothounia)Sesin akustiği
7Eşek (Gaidaron)Telelri taşımak
8Palikar “yiğit” (Palikar)Tutucu
9Gövde (Soma)Ana gövde
10Solucan (Stoular)akustik
11Teller, HordesSesin oluşması

Tarihçe

Bilinen en eski yaylı enstruman olan rebap (Arapça rababah) Avrupa’ya, 9. yüzyılda Bizans üzerinden (lyra adıyla) ve MS 11. yüzyılda Müslüman Arapların kontrolü altında olduğu dönemde İspanyaüzerinden Rebec adıyla iki koldan yayılmış, Orta Çağ ve Erken Rönesans dönemi boyunca yoğun olarak kullanılmıştır. Çok sayıda farklı teoriye karşın Karadeniz kemençesinin Rumlar tarafından Kapadokya kemanesi olarak da adlandırılan Kabak kemaneden form olarak ne zaman farklılaştığı kesin olarak bilinmemektedir.

Araştırmacı Yazar Mehmet Bilgin’in Doğu Karadeniz Etnik Tarihi Üzerine adlı yazdığı kitapta, Karadeniz kemençesinin Kıpçak Türkleri’ne ait bir çalgı olduğunu, Gagavuz Türkleri ‘nin de bu çalgıya kumança ve oyununun adına da Horon dediklerini yazmıştır.

Coğrafi dağılım

Karadeniz kemençesi temel müzik aleti olduğu özellikle Ordu , Giresun, Gümüşhane , Trabzon, Rize,Artvin , Samsun,Bayburt, Sivas’ ın iç Karadeniz bölgesinde kalan Suşehri , Akıncılar çevresinde ve , Cumhuriyet döneminde Karadenizlilerin topluca göç ettiği Adapazarı, İzmit Yalova Orhangazi köylerinde ve büyük şehirlerde, 1923 mübadelesiyle Yunanistan’a giden Rumlar tarafından başta Selanik olmak üzere Kuzey Yunanistan’da yer alan göçmen köylerinde kullanılmaktadır.Kemençe artık evrensel bir çalgı aleti olmak yolunda emin adımlarla ilerlemiştir.İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de ilgisi görülmektedir.

Osmanlı Halep’inde Müslüman ve Hristiyanlardan müteşekkil bir müzik grubu, 1794. Sırasıyla tef, tambur, ney, kemençe ve nagara çalan müzisyenler görülmektedir.

Akort

Karadeniz kemençesi genellikle beş yarım sesten oluşan aralıklarla örneğin G [sol] –D [re] –A ([la]) veya E [mi] –A [la] –D [re)formunda akort edilmekle birlikte, nadiren de olsa tulum ezgileri çalınmak istendiğinde (özellikle Trabzon Maçka ) da (A [la] – A [la] – D [re] formu kullanılmaktadır. Mübadeleye kadar Rumlar tarafından Trabzon da yoğun olarak kullanılan tulum 1970’lere kadar Trabzon’un Holo ve Maçka bölgelerinde de Müslümanlar tarafından kullanılmıştır. Geçmişte yaygın olarak yapılan küçükbaş hayvancılığın terkedilmesi tulum ve şimşir kavalın yerini kemençeye bırakması sonucu getirmiş olmalıdır.

Yapım

Kemençenin gövdesi dut, karadut, akçaağaç ardıç, ladin veya erik ağacından tamamen elde oyularak tip ve özelliklerine göre 3-15 gün içerisinde yapılmaktadır.[4] Özellikle Görele, Tirebolu, Espiye,Samsun Alaçam, Eynesil, Mesudiye, Akyazı, Vakfıkebir, Akçaabat, Tonya, Maçka, Sürmene’de süreklilik arzeden kemençe yapımcılığı genellikle babadan oğula geçmekte ve yapımcılar hiçbir resmi eğitim kurumunun formasyonundan geçmemektedirler.Kelkit Vadisinin Suşehri, Şebinkarahisar bölgesinde kemençe yapımı özellikle Alevi kökenli bölgelerde gelenek olarak devam ettirilirken bugün sadece icracıları kalmıştır.Bu bölgede kemençe genellikle dut ve erik ağacından yapılırdı, ön kapak gürgen, yay ise aygır kılından yapılırdı. 19. yüzyıla dek bağırsak olan teller yerini metal olanlara bırakmıştır. Teller inceden kalına doğru zil, sağır ve bam olarak adlandırılmaktadır.

Şebinkarahisar/Suşehri/İmranlı çevresine özgü Kemençe

Çok yakın zamana kadar bu kemençe formu standart kemençe formu ile beraber İç Karadeniz Bölgesinde Suşehri, Şebinkarahisar, Akıncılar, İmranlı, Çamoluk, Koyulhisar ve Gölova çevresindeki ilçelerde kullanılmaktaydı ve gelenek olarak icra edilmekteydi.Bugün ise yörede standart kemençe formuna geçiş başlamıştır.Her iki formunda kullanıldığı Kelkit Vadi bölgesin de, Karadenizin sahil tarafında çalınan standart kemençeye göre bu bölgedeki kemençe form olarak değişim yaşamamıştır.Zamanla farklılaşan burgular ve kemençenin kafa kısmı ilk formuna en yakın şekilde kalmıştır.Yöredeki kemençe en çok erik ağacından yapılıp, kapak kısmında borçka ladinin yerine daha sert olan gürgen ağacı kullanılırdı.Yayı ise aygır kılından yapılırdı.İnce tel sahildeki formdan farklı olarak bam telinin yerine takılır, bam teli ise ince sesli telin takıldığı sol tarafa takılırdı.Ses olarak bölge genellikle ince sesli olan zil kemençeyi tercih etmekteyse de orta sesli ve pes kemençelere de eğilim vardır.Bu kemençe formunun son icracılarından ve temsilcilerinden Kemençeci Fahri Duyandır.Bölgedeki ilçelerden hala kemençe icracıları çıkmakta olup, özellikle Alevi kökenli köylerde bu bir gelenek olarak devam etmekteydi.Kemençeci Suşehrili Mehmet, Kemençeci Karahisarlı İlhami GÜRSOY, Kemençeci Suşehrili Ali ŞAHİN, Kemençeci Çamoluklu Fahri DUYAN ve İnce MÜNÜKLÜ, Kemençeci İmranlılı Nuri YILDIZAY, Kemençeci Dursun ve Kemençeci Suşehrili Aziz Köylü Süleymangiller, Kemençeci Mesudiyeli Ayhan YALÇIN ve Ali Osman KARACA gibi pek çok mahalli kemençe sanatçısı bu bölgeden çıkmıştır.Yörede bugün en bilinen Kemençe icracıları, Ali ŞAHİN, Uğur SUNAR, Sabit MÜNÜKLÜ, Gürsel EKİNCİ, Emre GÜRSOY gibi isimlerdir.

Örnek kemençe ölçüleri (Görele kemençesi)

Görele kemençesi, yürek biçimindeki burguluğu, kısa sapı dar ve uzun gövdesiyle dikkat çekicidir, narindir. Göğsündeki delikler kemanınkini andırır. Bir kuyrukla gövdeye bağlanan teller, eşikle dip eşiğin üstünden geçilerek akort burgularına bağlanır, sarılır. Göğüsle teknenin dibi arasına can direği denen bir ahşab çubuk sıkıştırılır. Can direği tel köprünün altında bulunur. Can direği ses özelliği kazandırır kemençeye. Can direği olmazsa yeterli ses çıkmaz. Kemençe çalınırken sol elle tutulur, sapından kavranır kemençe, havada durdurulur. Kemençeyi tutan sol el, parmakları tellere basarak istenen sesleri bulur. Sağ eldeki yay tellere sürtülür. Bir tel üstündeki melodi(ezgi, hava) çalınırken kemençenin yayı bu telin yanındaki tele de sürtülür. Kemençe dörtlü paralelle çalışır (ikili, dörtlü, altılı seslere paralel ses denir). Kemençemizin orta teli (la) ortak çalınır. Orta telle birlikte, ince tele de kalın tele de istenen sese göre birlikte basılır (Kemençede sağ tel kalın, sol tel incedir). Kemençe çalınış özelliğiyle, dörtlü paralel çalışma yönüyle doğu tekniği içinde çok sesli tek çalgıdır. Müzikte, çok seslilikte yapı farkı görülür. Doğuda koma sistem, Batıda tampere sistem vardır.

Görele kemençesinin özellikleri: Kemençe ardıç, erik, dut, kiraz ağacından yapılır. Kapağı ladin ağacındandır. Kapak kalınsa ince ses, kapak inceyse kalın ses verir. Kemençeyle her ezgi çalınabilir. Perdesizdir.

Kulak yeteneğine, parmak yeteneğine bağlı olarak çalınır.

Sürmene yapımı kalın kemençe ölçüleri

*** Klasik Kemençe

Klasik kemençe, Klasik Türk müziğinde kullanılan, tırnak ile çalınan, yaylı çalgılardan biridir.

Diğer isimleri

Karadeniz kemençesiyle karıştırılmamalıdır. Karadeniz kemençesi ile hem kullanıldığı yer olarak hem de ses tonu olarak çok farklıdır.

Fiziksel özellikleri

Boyu 40–41 cm kadardır. Tekne, sap, göğüs, klavyeburguyay gibi parçalardan oluşur.

Kemençede sırası ile tizden peste doğru neva, rast ve yegâh perdelerine akortlu olan üç tel bulunur. Bu tellerden neva ve yegâh tellerinin boyları eşit olup rast teli bunlara göre daha uzuncadır ve daha yüksekte bulunmaktadır. Kemençenin ilk iki teli (rast ve neva) genellikle bağırsak teldir. Üçüncü tel (yegâh teli) ise kemanın sol-G telidir. Bu telde genellikle, içi bağırsak, dışı gümüş kaplama olanı tercih edilir. Kemençede burguya yaklaştıkça klavye ile tel arasındaki mesafe azalır, eşiğe doğru yaklaştıkça artar. Ses sahası yaklaşık olarak iki – iki buçuk oktav kadardır. Genellikle iki oktav aşağısındaki tiz seslere çıkabilmek için çok çalışmak gerekmektedir. Perde yerleri asimetriktir.

Dördüncü tel denemelerinde ise teller, tizden peste doğru muhayyer, neva, rast ve kaba çargâh perdelerine akortludur. Genelde bütün teller için keman teli kullanılmaktadır. Bu tür kemençeyi ilk tasarlayan Saadettin Arel olduğu için Arel denemesi de denilir. Tel boyları, klasik kemençe gibi olmayıp boyları eşittir. Ayrıca klavye ile tel arasındaki mesafe sabittir ve değişmez. Ses sahası üç buçuk oktavdır. Perde yerleri simetriktir. Fakat sesi kemençe tınısından uzaktır.

Tamburi Cemil Bey’in de dördüncü tel denemesi olmuştur. Fakat dördüncü teli ahenk teli olarak kullandığı bilinmektedir. Akademik anlamda dördüncü tel denemesini ilk tasarlayan Saadettin Arel’dir.

İcrası

Perdesiz ve tırnak ile çalınan bir çalgıdır. Tırnaklar, tellere soldan değdirilerek notalara ulaşılabilir. Perdelere sol el ile basılır, yay sağ el ile tutulur. Diz üstünde ya da iki diz arasına alınarak çalınır. Diz üstünde çalındığında yay tellere göre inip kalkmaz, aksine yayın açısı değişmeden kemençe yaya döndürülerek tel ile temas sağlanır. Diz arasında çalındığında ise kemençe sabit kalıp, yay açısı değiştirilerek teller ile teması sağlanır. İcrası çok zordur ve uzun yıllar çalışmayı gerektirir.

Tarihi

Eskiden Türklerin kullandığı ıklığ denilen çalgının bir çeşidi olduğu iddia edilse de esasında bu çalgı ile bir ilgisi yoktur. Klasik kemençe, Bizans İmparatorluğu’nda iki telli olarak çalınmaktaydı. Sonraları üçüncü tel takılsa da bu tel ahenk amaçlı ve süsleme için kullanılıyordu. Bugünkü manada üçüncü telin yegâh perdesine akortlanışı, sazın bugünkü hâline gelişi Osmanlı’da Sultan Mecid dönemine rastlamaktadır. Bu yüzden üç telli olan günümüzdeki çalgıya Osmanlı kemençesi de denilmektedir. Önemli icracıları ve yapımcıları ise Osmanlı’da ve özellikle İstanbul’da yaşamış olan Türkler ve Rumlardır. Bundan dolayı Yunanistan’da bu çalgı, İstanbul kemençesi olarak da anılmaktadır. Ve son yıllara kadar da Yunanistan’da bu çalgı unutulmuş durumda idi. Son yıllarda İhsan Özgen ve Derya Türkan’ın Yunanistan’da verdiği konserler ile burada da bu çalgı yeniden tanınmaya başlanmıştır.

Kemençenin icrasının zorluğu, tel boylarının ve yüksekliklerinin eşit olmayışı ve oktav aralığının sınırlı olmasının verdiği sıkıntılardan dolayı 1933 yılında Saadettin Arel dördüncü bir tel eklemeyi denemiştir. Bu tel muhayyer perdesine akortlanıyordu ve tel boyları eşit olmakla birlikte tel yükseklikleri de eşitti. Fakat bu tel ekleme denemeleri tını açısından sonuç vermediği için kemençe virtüözleri tarafından kabul görmemiştir.

Klasik kemençe metodları

Tamburi Cemil Bey bir kemençe metodu yazmaya başlamış ancak yarım bırakmıştır. Yılmaz Öztuna’nın verdiği bilgiye göre, Dr. Zühdü Rıza’nın yazdığı basılmamış kemençe metodu (1926) Arel Kütüphanesi’ndedir.

Yayımlanmış klasik kemençe metotları şunlardır:

*** Rebap

Rebap, çoğunlukla Orta Asya’da kullanılan, çeşitli biçimleri olan telli bir çalgı türüdür.

Bir saz türüdür, gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılır. Türkiye, İran, Arabistan, Kuzey Afrika, Afganistan, Pakistan, Hindistan gibi ülkelerde bazı mızraplı ya da yaylı çalgılara verilen ortak bir isimdir. Tel sayısı bir ile beş arasındadır, çoğunlukla üç tellidir ama bazen beş telli de olabilir.

Organlojinin “Ayaklı Kemaneler” arasında incelediği çalgılardandır. Ayaklı Kemane silindirik biçiminde bir gövde ile uzunca bir saptan oluşmaktadır. Rebab (Kemançe) köken bakımından “küçük yay” anlamına gelen Farsça bir sözcük olup, daha çok “küçük yaylı çalgı” anlamında kullanılır. Kesik küre biçimindeki gövdesi, genellikle hindistan cevizi kabuğundan ve göğsü deridendir. İki ya da üç telli olan çalgının tornada yapılan iri burguları sapa yandan girer. Geçmişte kemançeye at kılı demetinden ya da ibrişimden teller takılmıştır. Yuvarlak sap gövdeye üsten girip alttan çıkar. Sapın gövdeden çıkan uzantısı bir tür dayama çubuğudur. İki diz arasında sapı yere dik olacak şekilde tutularak çalınan Rebabın ses alanı iki veya bir buçuk sekizliği kapsar. 18. yüzyıla kadar Türk Müziğinin tek yaylı çalgısı olan Rebab din dışı olduğu gibi Tasavvuf Müziğinde de büyük bir ilgiyle kullanılmıştır. Hatta Rebab adıyla kullanıldığı Mevlevî dergâhlarında bu çalgıya kutsallık bile yakıştırılmıştır. 18. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’dan gelen Sine Kemanının din dışı müzikte büyük ilgi görmesi üzerine gözden düşen ve terk edilen Rebab daha sonra yalnızca Mevlevi müziğinde kullanılmıştır. Günümüzde ise çoğunlukla Türkler,Kürtler ve Araplar arasında kullanılmaktadır. Türkiye’de; Mardin, Şırnak, Batman gibi illerde kullanılmaktadır. (özellikle düğünlerde)

Exit mobile version